Dismorfofobi (Ayna Hastalığı)
Aynaya küs olmak kadar çok bakmak da hastalık belirtisidir. Zamanının büyük bir kısmını ayna karşısında geçirmek ve görünüşünde imgesel bir kusur aramak önemli bir hastalığın ilk belirtisidir.
Burnunuza estetik yaptırdınız, ama bu kez de bacaklarınızı beğenmemeye başladınız. Basenlerdeki yağları da aldırdınız ancak şimdi de yüzünüzdeki kırışıklıklar canınızı sıkmaya başladı. Aman, dikkat!
Kendinizi beğeniyor musunuz? Mutlaka yüzünüzde ve vücudunuzda hoşlanmadığınız bir taraf vardır. Ancak ipin ucunu kaçırdığınız takdirde psikolojik, hatta psikiyatrik bazı bozukluklarla tanışma riski içerisinde olabilirsiniz. İşte dismorfofobi de bunlardan biri ve belki de en eskisi. Hatta kişinin kariyerini, özel hayatını ve sosyal ilişkilerini ciddi anlamda zedeleyen bir hastalık.
Dismorfofobik bozukluk, kişinin bedensel görünümünün bir ayrıntısını aşırı önemsemesi ve bununla ilgili çeşitli biçimlerde uğraşarak zamanının pek çoğunu bu ayrıntıyla ya da dolaylı biçimde onunla bağlantılı şeylerle geçirmesi halidir.
Kişinin görünümünde gerçek olmayan, imgesel bir kusur ile sürekli meşgul olması olarak tanımlanan halk arasında "ayna hastalığı" olarak bilinen 'beden dismorfofobik bozukluğunun' hastaların kendilerini günlük yaşamdan soyutlamasına neden olmaktadır.
Dismorfofobi, majör depresif bozukluk, obsesif-kompulsif bozukluk, yeme bozuklukları veya sosyal fobiyle beraber de görülebiliyor. Dismorfofobi, en sık yüzdeki kusurlarından (en çok burun), saç, göğüs, genital organlar veya vücudun tamamından duyulan hoşnutsuzluktan dolayı ortaya çıkıyor. Kişi, zamanının büyük çoğunluğunu ayna karşısında kendini inceleyerek geçiriyor. Ve tabii sıklıkla başkalarına nasıl göründüğünü soruyor. Buna karşılık bazı vakalar ise ayna gibi yansıtıcı yüzeylerden ölesiye kaçıyor, rahatsız olduğu bölgeyi makyaj veya giysiyle kamufle etmeye çalışıyor.
Dismorfofobinin sebepleri
Cinsel sorunlar
Duygusal çatışmalar
Ailelerdeki stereotipik güzellik anlayışı
Kültür düzeyi
Sosyal etkileşim
20'Lİ YAŞLARA DİKKAT!
Konuyla ilgili yapılan çalışmaların sonuçlarına göre dismorfofobi kadın ve erkekte eşit oranda görülüyor. Rahatsızlığın tanısı, ilk olarak ortalama 30 yaş civarında konuyor. Uzmanlar, vakaların büyük çoğunluğunu çalışmayan ve hiç evlenmemiş kişilerin oluşturduğunu söylüyor. Bu bozukluğa sahip kişiler, ilk belirtilerini tipik olarak ergenlik veya erken erişkinlik evresinde veriyorlar. Güzellik arayışları, bir ünlüye benzeme isteği, o kişilerin bazı fiziksel özelliklerine aşırı hayranlıklar, arkadaşlar arasındaki örseleyici etkileşimler, alaycı tutumlar genci fiziksel görünümünü incelemeye yöneltebilir.
Vücut Dismorfik Bozukluğu, hafif olarak çocukluk, ergenlik veya 20'li yaşlarda kendini gösteriyor. Genellikle orta sınıf ailelerden gelen vakaların, ancak çok küçük bir oranına bu teşhis konabiliyor. Çünkü bu kişiler genel olarak direkt psikiyatriste başvurmuyorlar, plastik cerrahiye başvuruyorlar. Böylelikle belki de asıl rahatsızlıklarını hiç öğrenemiyorlar ve hastalık ilerliyor.
Dismorfofobiye sahip kişiler, sıklıkla dermatoloji (cilt hastalıkları) ve plastik cerrahi kliniklerine başvuruyorlar. Çünkü kişi, yüzündeki akne, yara izi veya burun şeklinin güzelliğine gölge düşürdüğüne kayıtsız şartsız inanıyor. Tabii kendisini bu duruma müdahale etmek zorunda hissederek dermatologların plastik cerrahların kapılarını aşındırıyor.
Hastalığın sonuçları
Vakaların yüzde 90'ı hayatı boyunca ağır depresif atak yaşıyor
Yüzde 70'i anksiyete bozukluğunu gösteriyor
Yüzde 30'u herhangi bir psikolojik bozuklukla karşı karşıya
Üçte biri alay edileceği korkusuyla eve kapanıyor
Beşte biri ise intihar teşebbüsünde bulunuyor.
Tedavi şekli nasıldır?
Vücut dismorfik bozukluğu'nun tedavisinde ana yaklaşım, psikoterapi ve ilaç tedavisidir. Tek başına ilaç tedavisi bu hastalığı iyi etmemektedir. İlaçlar kişiyi daha yumuşak başlı kılıp takıntılardan uzaklaştırırken, kişinin terapiye yatkınlığını ve işbirliğini artırır. Bu ilaçlar sayesinde bedensel takıntılar, gerilim, anksiyete ve depresyon belirtileri ortadan kaybolurken, kişinin düşüncelerini daha gerçekçi ve kontrollü kılar. Bazı ileri vakalarda bu ilaçların hayat kurtarıcı yardımları da olur. Bu vakalar takıntılarının yoğunluğuna bağlı olarak derin bir elem ve acı içindedir ve intihara kadar gidebilen girişimleri olabilir. İlaçlardan ve terapiden yararlanırlar. Bu konuda uzman psikologlar tarafından uygulanan 'davranışçı terapi yöntemi'de yararlı olabilir.
Özel İskenderun Gelişim Hastanesi
Uzm. Klnk. Psk. Gamze UYGUN
Diğer tüm yazıları için buraya tıklayın!