Skip Navigation Links

Annem müjdeyi üç gün öncesinden vermişti

Ziyarete Gidiyoruz

Fevzi MAMİOĞLU

Gazete Köşesi   A+a-

Annem müjdeyi üç gün öncesinden vermişti:

Yavelet! bükra hamis beykin takasle.

(Yarın perşembe, babanız izinli.)

İza Allah cağel kısme inşallah, bükra rayhin ğa sveydi.

(Allah kısmet ederse inşallah, yarın Samandağ'a gidiyoruz.)

   1950'lerden söz ediyorum. Yani 60 yıl önce. Sveydi (Samandağ'ın arapça adı) eski haritalarda "süveydiye" diye geçer. Sveydi adı değişik bir tat bıraktı dilimde. Hiç tanımadığım bir yer üstelik. Nasıl gidilir, bilmiyorum. Meğerse aile büyükleri kendi aralarında sözlenmişler. Erkek çocuğu olmayan küçük halamı, Samandağ'daki Hıdır ziyaretine götürecekler."Lgıtşan byişrap min elf çıp" (Susayan bin kuyudan su içer.) misali, adak adamaya gidilecek.

   Aile kalabalık olunca binilecek araç özel olacaktı tabi. Ses'teki köşe komşum ve de liseden arkadaşım sevgili, Haşmet anılarında söz eder. Nereden? İstanbul garajından. Ses gazetesinin az ilerisindeydi, halen de var ama garajlık vakfı yok artık.

   Galiba 40'lı model bir Austin ya da chevrolet marka otobüstü kiralanan. Motor kapağı kabarık, asık suratlı bir insan gibiydi. Marşsızdılar o yılların motorlu araçları.

   İki gün öncesinden hazırlıklar başladı. Börekler, yumurtalar, yaz sebzeleri, kilimler, yorganlar, çarşaflar, sabun ve kibrite kadar, akla gelen her ihtiyaç maddesi denk yapıldı. Bu ara gaz ocağını da unutmayalım, çaydanlıklar ve bardakları da...

   Muavinin kolçağı bir-iki tur çevirmesiyle, koca otobüs har gurlayıp çalıştı. Ver elini Sveydi... Yollar, aah o yollar, dile gelse de konuşsalar.

   Numune'deki köşe istasyonundan mazot alınacak, pencereler açık, koku içeri girmiş. Annemin ve Emna ninemin mideleri bulandı. Bu, ileride neler olacakların bir işaretiydi. "Barmed"lere (virajlara) gelince, yüzünüze güller suyu, öğüren, kusan çoğaldı. Otobüs dolu, ağır ağır gidiyor, yollar virajlı, istese de hızlanamıyor, tek şerit üstelik. İki araç karşılaştı diyelim, geri gitme şansı olan anarya yapacak mecburen. Bazen de muavinler iner, kaptanlarını yönlendirirlerdi. Keskin virajın biri bitmeden öteki başlardı. Hepsi Fransız yapımı olan asfalt yolda hiç bir zaman onarım görmedim. Laf aramızda, Arsuz yolunun hali ortada!

   Sabah bindiğimiz otobüs, 3 saat sonra bizi Antakya'ya ulaştırdı. İhtiyaçlar tamamlandı, tuzsuz peynirle, çiğ kadayıf alındı, otobüs dinlendirildi.

  Takriben yarım saat, 45 dakika sonra, otobüsümüz Sveydi yoluna koyuldu. Şimdi ki yıllar nur nimet, o yıllar da virajlı ve tek şeritliydi. Uzatmayalım mirim, Samandağ'a vasıl olduk, ohh Ya Rabbi. Bir kalabalık bir kalabalık ki sormayın. Meğer o gün miladi 14 Temmuz Arabi Evvıl Temmuz değilmiymiş. Sanırım değerli okurlar, aidiyeflerine, örf ve adetlerine bu kadar derinden bağlı bir ilçe halkı azdır.     

   "Düso ya benet düso tendüz u bikra Evvil Temmuz"

Kafiyedeki uyuma bakınız lütfen. Yani şair diyor ki şair, basın kızlar basın, bizde  basalım. Çünkü yarın bir Temmuz. Tabi Türkçe çevirisinde kafiye falan aramayın!

   Bu Evvil Temmuz'un başlangıcını, Fransız İhtilali'nin aynı tarihte başlanmasına bağlayabiliriz. Sonuçta yıllarca iç içe yaşanmış kültürel bir diyalog var. Hakim otorite olan Fransızların kutlamalarına, yerel halkın kayıtsız kalamayacağı, hatta katılacağı bir gerçektir.

   Artık Ziyarete varalım. Otobüsle şehir merkezinden 10 dakika yakınlıktadır, Hıdır Ziyareti. Deniz kenarındadır. Türkiye'de zuhur etmiş yerlerin en önemlisi ve en kutsalıdır. "Hıdır'ıl bıl bahar" denildi mi Samandağ'daki Hıdır akla gelir.

   Olay 1954'te geçiyor. O yıllarda denizdeki yerleşim genelde "Kavah" dediğimiz huğlardaydı. Kamış, saman ve toprağın karılmasıyla oluşur yapılar. Aydınlanma aracı lükstü, haznesinde gaz olan pompalı bir fenerdi ve hışş diye öterdi.  

   Evvil Temmuz idrak edilir de "Hâyriye"ler olmaz mıydı!? Hem de nasıl! Kaç tane kazanda "Herise" ya da "Hrise" kaynardı. Allah'a uyanan eller, yakaran diller, dünyanın hayır ve hasenatı için, insanlığın ve birlik beraberliğin, sürmesi için edilen dualar, sanırım amacına ulaşırdı. Çünkü Allah, bir ayet-i kerimesinde "Benden isteyin ki size vereyim."diye buyurmuş.

   Hıdır'a yapılan ziyaretin bir amacı vardı. Halamın erkek çocuğu yoktu ve hamileydi de. Allah'tan, doğacak çocuğun erkek olması niyaz edildi... Kabul da gördü. SS'li Naim doğdu.

   Ziyaretimizi tamamladık ve Harbiye'ye geçtik. Hıdır'ıl bıl karye'ye gittik. Yolu daracık, bir çayın kenarındaydı. Orada da bir gece kaldık. Ardından Şeyh Yusuf El Hekim türbesine gitmeyi düşündük. Devamı başka bir yayına İnşallah.

   AÇIKLAMA: Nusayri Alevilerin ziyaretleriyle ilgili yalan yanlış bilgiler var. Evet türbelerde, misal Hıdır Ziyaretinde yatan biri yok ancak orda zuhur ettiği, göründüğüne inanılmış ve hemen türbe yapılıyor. Dualar Allah'adır, Hıdır'adır. Orada görülen mezar, türbe bir timsaldir, semboldür. Sonuçta öpülecek, yüz sürülecek bir yer değildir. Mantıklı düşünürsek öyle olması gerekir düşüncesindeyim.

Diğer tüm yazıları için buraya tıklayın!
Adınız
:
Mail
:
Mesajınız
:
Bu içeriğe ilk siz yorum yapın!
yazar'ın diğer yazıları
makale kategorileri
ramazan bayrami 
öne çıkanlar
deneme bonusu güncel giriş supertotobet