Skip Navigation Links
Enerjisa-Toroslar

Ermeni Sorunu ve Dikiz Aynası..

Doğrusunu isterseniz, ASALA adını duyana kadar Ermeni Meselesi’nden habersizdim.

Fevzi MAMİOĞLU

Gazete Köşesi   A+a-

Çünkü,her türden insanla bir arada kardeşçe yaşıyorduk İskenderun’da.. Kütüphaneciliğe girişten sonra da, kaynak bolluğundan olayı derinliğine araştırdım..Burada ben detaylara girmeyeceğim. Yalnız bir belgeden söz edeceğim. Onu da Taha Akyol’un CNN’deki programında öğrendim. “1915’te zamanın Rus Büyükelçisi, ülkesinden 25 bin tüfekle 32 milyon mermiyi Doğu Anadolu’ya göndermesini ister.” Resmi bir belgedir.Tarih ve sayısı üzerinde yazılıdır..Bunlarla pikniğe gidilmeyeceğini söylemek safdillik değildir.

Aradan 100 yıl geçti. Dikiz aynasına bakarak araba sürülemeyeceğini bile bile Ermeniler, her yıl temcit pilavı gibi, “Soykırım”ı Dünya ülkelerine kabul ettirme telaşına düşerler. Halılarının altlarına süpürdükleri pislikleri göremeyenler de, “İnkâr yasası”nı parlamentolarına kabul ettirirler.

Evet, zamanında Ermeniler isyan ediyorlar. Osmanlı da “Tehcir” ediyor. Bu tehcir sırasında da, ne yazık ki istenmeyen olaylar oluyor. Hem Osmanlıdan hem de Ermenilerden ölenler oluyor..26 Nisan tarihli Hürriyet’in Pazar Eki’nde bir resim var. Cansu Çamlıbel, Erivan’daki “Soykırım Müzesi”nden çekip paylaşmış. 4–5 yaşlarındaki çocuklar, kimi çıplak ayaklı kimi de ayakkabılı. Açık havada, belki de ayazda tek sıra dizilmişler. Empati kurdum. Ve en büyüğü 5 yaşındaki 3 torunumu hayalledim. Açıkçası dayanamadım ağladım.

Tabi, dayanılması ve kabullenmesi mümkün olamayan bir durum. Ölenler olmuş. Her iki taraftan. Ama artık aradan bir asır geçti beyler bayanlar. Bu yara kabuk bağlayıp kurudu. Tekrarlanması mümkün olmayan bir olayı, kapanmış, hatta vücudumuzun neresinde olduğunu bilmediğimiz bir yara misali kurumuş bir yarayı kaşımak. Hem de kanatırcasına! Kime ne yarar sağlayacak. Yarayı kangrene dönüştürüp, organın kesilmesinden başka!

Türk ve Ermeni halkları arasında bir sorun yok. Türkiye’de çalışan binlerce Ermeni var.Türk vatandaşı da 40 bin dolayında..Rakamlarda hata varsa af edilsin.

Ermeni dostlarımız ve hemşerilerimizle İskenderun’da yıllarca bir arada yaşadık. Annem rahmetliden duymuştum. —Yenişehir mahallesinde komşularımızın çoğu Ermeni ve Yahudi’ydi. Hepsiyle de kardeş gibiydik. Bayramlarda ve Paskalyalarda, yaptığımız yemek ve pastalardan, kakelerden birbirimize ikram ederdik..Yıl 1935-40 arası. Ve iddia edilen sözde soykırımın üzerinden 15–20 yıl geçmiş. Yani yara henüz taze. Taze ama öyle hak iddia etmeler, adam vurup öldürmeler yok. Kardeşlikten başka!

Aranızda Alberto Dinkçiyan’la Zaven Değirmenci’yi tanıyanınız var mı?..Tabi yaşı 60 ve daha yukarısında olanlar anımsayacaklardır hemen. Dinkçiyan’ı, özellikle bebek sahibi anne babalar çok iyi tanımak zorundaydılar. Çünkü hazır mamalar yoktu o yıllar. Rahmetli, dükkânında gözünüzün önünde taze olarak çektiği pirinci kese kâğıdına kor, -Afiyet olsun. Güle güle diyerek kapıya kadar geçirirdi. Dükkânı da, eski Zafer sinemasının hemen ilerisinde bir binanın altındaydı. Daha sonraları, kapanan Yeni Eczanenin bitişiğine taşınacaktı dükkân. Öldükten sonra da, aynı adla bir başka arkadaş götürdü işi..Dinkçiyan yerliydi.İskenderunluydu.Sabah yürüyüşlerinde, iki eli hep selam vaziyetindeydi.  Biri iner öteki kalkar..Şimdi 60 yaşında olan kardeşimi ve çocuklarımı, onun sıcacık pirinç unuyla beslediydik. Sanırım Amerika’da öldü. Allah rahmet etsin.

Zaven Değirmenci adı da pek yabancı gelmemeli. Besime Organizasyon desem anımsayacaksınız. Hani, yıkılan “Seht tıs semek” Balıkhane’nin yeri. Eski nikâh salonunun sağ karşısı. Onun yerinde kocaman bir gazoz imalathanesi vardı. Sahibi de rahmetli Zaven Değirmenci’ydi.  Küçük şişelerdeki gazozları, Amerikan tipi bisikletlerle tevzi ederdi..Şimdi bu Amerikan bisikletler de ne ola diyeceksiniz. Bunların direksiyonları genişti. Fren tertibatları yoktu. Pedallar arkaya çevrildiğinde, ama usulüne göre ha, bisiklet dururdu. Acemiler alışana kadar birkaç defa düşerdi. Rahmetli Zaven de, bisikletlerin ön ve arkalarına parmaklıklı ızgaralar tesbit ettirmişti. Gazoz kasaları oraya konurdu.

İnanın, bizler onların etnik kimliklerini bilmezdik. Merak da etmezdik vallahi. Tıpkı Dimitri, tıpkı Vasil, Kosta ve Remon gibi. Onlar da Türk idi biz de. Remon’u liseden sonra görmedim. Vasil’le de 25 yıl sonra Alaadin Yıldız’ın cenazesinde karşılaştık. Halen araşırız.

Konuyu bağlayacağım. Geçmiş geçmişte kaldı. Tabi ki acı hatıraları, bir kalemde silip atamayız.Ama bunu, aradan bir asır geçmesine rağmen, yeni yetişen gençlerin beyinlerine kazıyarak onları birer nefret abidesine dönüştürmeye hakkımız yok. Gelin o nefret tohumlarını sevgi çiçeklerine dönüştürelim. Aradan bir asır geçti. Obama şunu der mi? Derse ne olur? Kazanımlarımız ne? Putin’in Merkel’in tavırları ne?..Bunların tekrarlanmaması ve kaşınıp kanatılan yaranın kangrene dönüştürülmemesi en büyük dileğimdir. 

Diğer tüm yazıları için buraya tıklayın!
Adınız
:
Mail
:
Mesajınız
:
Bu içeriğe ilk siz yorum yapın!
yazar'ın diğer yazıları
makale kategorileri
öne çıkanlar
deneme bonusu güncel giriş