Ama önce neden Arap olmadığımı ya da olamayacağımı izah edeyim. Bir. Eğer ben Arap isem, bana sormazlar mı? -Sen hangi ülkenin mensubusun?! Saniyen, 34 -35 belki de daha fazla Arap ülkesi var. Şimdi ben, yani, bu yurdun ekmeğini aşını yiyen, burada doğup okuyan, çalışan, para kazanan ev sahibi olan ben Fevzi Mamioğlu, Gideceğim bir Arap ülkesine, -Ey yetkili ben Türkiye’de doğup büyüdüm. Üniversitede, Türk
Hükümetinin imkânlarıyla okudum. Ama ben kendimi Arap hissediyorum. Beni aranıza alın diyeceğim. Öyle mi?! Beni “Kıllığlemezler mi?” (Defetmezler mi?) Baksanıza ya. Kullandığım Arapçaya! Tarzanca! Arapçada “Mi”soru eki var mı!? Bir kere dilini bilemediğim Araplarla nasıl anlaşacağım?
Haaaa, hatta çoook uzun bir haaaaa! —Beyefendi, zat-ı şahaneleriniz! Arapça konuşuyorsunuz! Şu halde siz Arapsınız! —Yok ya! Allah’ını seversen! Doğru mu? Bak sana bir şey söyleyeyim. Faraza biz Aleviler Bulgar sınırında, ya da ne bileyim, mesela Rusya’ya komşu olsaydık, o zaman bizler Rus ya da Bulgar mı olacaktık? Ya beyler, efendiler, kardeşler lütfen sağlıklı düşünelim. Hem Türkiye’de yaşayacağız hem de biz Arabız diyeceğiz. Öyle mi?! Kusura bakmayın.Ben ALEVİYİM VE HATTA ALLAH’IN BİR VE ONDAN BAŞKA İLAH OLAMAYACAĞINA İNANAN BEN, FEVZİ MAMİOĞLU KESİNLİKLE Arap KÖKENLİ OLMAYI RED EDERİM!
Arap kökenli olduğumuzu farz edelim. Türk topraklarında kaç yıldır yaşıyoruz? Doğduğumuzdan beri. Kullandığın dil Türkçe. Okuduğun okul Türk. Mezun olduğunda Devlet seni bir yerlere atayıp görevlendiriyor. Maaşını Araplar mı veriyor! Bir soru. İstiklal marşı okunduğunda tüylerin kabarıp milli duyguların seni alıp götürmüyor mu? Şahsen ben böyleyim. O halde! Arapça sorayım.Faraza!?
Biz, en azından ben Türk’üm. İftihar ederim. Çünkü bize bu cennet vatanı emanet eden yüce Atatürk’ün dediği gibi “-Benim en büyük fahrım(İftihar vesilem) Türk olmaktır.) Almanya’ya da gidebilir, Almancayı konuşabilirdim. Gençliğimde Fransızcayı, gramerine, cümle analizlerine kadar bilirdim. Özenti içinde, arkadaşlarımıza “Monşer” diye seslenirdik. Hatta giyim tarzımız bile Fransız’dı. Bazılarımız da İtalyan modasını izlerdi. E, şimdi bizler İtalyan ya da Fransız mı sayacağız kendimizi?!
Bu yazdıklarım bazılarına ters gelebilir. Saygı duyarım. Ama beraberliğin bizi bir ve diri tutan tutkalın da, Türk olmaktan kaynaklandığını da unutmayalım. Bırakın beni, annemin bile yüzünü, doğumundan on yıl sonra gördüğü dedem İbrahim Muaddiloğlu, Balkan ve 1.Dünya savaşında, arkasından Milli Mücadelede savaştı. İngilizlerin elinde iki yıl esir kaldı. O ve kendi gibileri, askere çağrıldıklarında, bizim kökenimiz şudur diye savaşa gitmekten, bu cennet vatanı savunup düşmanlardan geri almak için bir an bile tereddüt etmediler.
Sonuç olarak, evet ben Aleviyim. Ondan önce Türk’üm. Mezhebimin örf ve adetlerini, MEZHEPÇİLİKTEN UZAK, KENDİMLE ALLAH ARASINDA BİR 3. ŞAHSA GEREK KALMADAN KİMSEYİ İNCİTMEDEN YAŞARIM. Kız ve erkek çocuklarıma da 5 vakit namazı öğrettim. Damadım da gelinim de Sünni. Kimseye de diyet borcum yok.Bir tek Allah’a inanır ona kulluk ederim..Kimseyi hedef aldığım yok. Türklüğümü bir kez daha haykırmak istiyorum. Gerisi boş laf! Nokta.
Diğer tüm yazıları için buraya tıklayın!