Skip Navigation Links

KİLO KONTROLÜNDE İNSÜLİNİN ÖNEMİ

    İnsülin pankreas bezi tarafından salgılanan bir hormondur. Vücuttaki şeker dengesinin ayarlanmasında &ccedi

Gazete Köşesi   A+a-

 

 

İnsülin pankreas bezi tarafından salgılanan bir hormondur. Vücuttaki şeker dengesinin ayarlanmasında çok büyük rolleri vardır. Aslında insülin normal ölçülerde salgılandığında vücuda canlılık verir. Ama salgı bozukluklarında diyabetten obeziteye, kalp damar hastalıklarından kansere kadar çok tehlikeli sağlık sorunlarına neden olabilir.
Pankreas tarafından salgılanan insülinin görevi kan şekerini düşürmektir. Kilo kontrolünde insülin salgısını dengede tutmak ilk ve en önemli adımdır. Hızla ve hemen kana karışan, saflaştırılmış ve rafine şeker içeren besinler kan şekerinde ani bir dalgalanmaya neden olurlar. Özellikle aç karnına unlu, tatlı şeyler yediğimizde kan şekerimiz hızla yükselir. Pankreas hemen harekete geçerek aşırı miktarda insülin salgılar. Çok kısa sürede yükselen kan şekeri yaklaşık yarım saat sonra fazla insülin salgısı yüzünden hızla düşmeye başlar. İşin kötü tarafı kan şekeri eski seviyesinin de altına düşer ve tekrar acıkırız. Üstelik canımız yine unlu, tatlı şeyler çeker. Bu nedenle kimse bir parça tatlı yiyerek dur diyemez. İşte bu döngü şeker bağımlılığını yaratır. Peki, insülin bu yeni gelen kalorileri ne yapar? Hemen yağa dönüştürerek depolar. Kanımızda yüksek miktarda insülin olduğunda, bedenimiz yakıt için yağ hücrelerine başvurmaya fırsat bulamaz. Ve yağ yakamayız. Ayrıca bu döngü uzun süre devam ederse, hücrelerimiz insülini görmezden gelmeye başlar. Bu duruma insülin direnci denilir. Yani hücreler insüline karşı yanıt veremez hale gelir. Kan şekeri yakılarak enerjiye dönüşemediği için, kişi yemek yedikten sonra bile kendini aç, dinlendikten sonra bile yorgun ve halsiz hisseder. Bu durum Tip 2 diyabet olarak da biliniyor. Hücrelerin insüline direncini bilmeyen pankreas kan şekerini düşürmek için daha fazla insülin salgılamayı sürdürür. Fazla insülinde hem böbrek üstü bezlerinde hem de yumurtalıklarda daha fazla androjen üretilmesine neden olur. Ne kadar çok insülin salgılanırsa o kadar çok androjen üretilir. Bu da kadınlarda polikistik over sendromu denilen sorunları yaratıyor.
Spor ve doğru beslenme insülin direncinin baş düşmanlarıdır. Egzersiz insülin hormonunun daha iyi kullanılmasını sağlayarak kan şekerinin dengelenmesi için gereklidir.
Kilo vermek isteyen insanların en çok kaçındığı besin yağlardır. Oysa bu doğru değil. Acıkmayı sağlayan şey, şeker ve insülin dengesidir. Biraz yağ bizi tok tutar. Ne kadar çok karbonhidrat tüketirsek o kadar çok ve çabuk acıkırız. Bu dengeyi düzelttiğimizde gerçek acıkma duygusunu yaşarız yani bedenin enerjisi tükenince açlık duyarız. Aşırı kilolu insanların açlık tokluk duygusunu bilmemeleri bu yüzdendir. Kilo kontrolü bu noktada çok önemli. Yüzde beşlik kilo kaybı bile insülin direncini büyük ölçüde kırıyor.
İnsülin direnciniz varsa şeker, un ve nişastalı besinleri azaltmanız, öğün atlamamanız ve azar azar ama sık sık yemeniz gerekiyor. Özellikle sofra şekerinden, tatlılardan, yüksek fruktoz mısır şurubu içeren meşrubatlardan, un, yağ, şeker üçlüsü ile üretilmiş paketlenmiş bisküvi, browni, cips, pasta, kurabiye, gofret gibi ürünlerden kesinlikle uzak durmalısınız.
Vücudun normalde hiçbir şekilde sofra şekeri denilen hazır şekere ihtiyacı yoktur. Çünkü bir çok besinde karbonhidratlar doğal olarak bulunurlar. Zaten rafine edilmiş haliyle şeker 200 - 300 yıllık kısa bir geçmişe sahiptir. Şeker, yoğun olarak 1900’lü yılların başından itibaren beslenmemizde yer almaya başladı. Daha öncesinde saraylarda kullanılan lüks bir besin maddesiydi. Günümüzde şekerin girmediği ev yok gibi. Sizce şekerin keşfinden önce insanlar bu ihtiyaçlarını nasıl karşılıyordu? Vücutlarında bir eksiklik olmuyor muydu?
Vücudumuz için de temel enerji kaynağı glikozun bulunması gerekir. Ancak bu glikoz, çayın içerisine atılan ve tatlıların yapımında kullanılan sofra şekeri olarak görülmemeli. Doğal besinlerden de bu şekeri elde edebiliriz. Örneğin meyvelerde fruktoz, sütte laktoz, tahıllarda nişasta gibi birçok doğal karbonhidratlar vardır. Kaynağı ne olursa olsun, vücut aldığı karbonhidratın nerden geldiğiyle ilgilenmez. Doğa insanlara meyveler, sebzeler, tahıllar veriyor. İnsanlarsa onları doğal olarak tüketmek yerine elmadan, buğdaydan tatlılar yapıyor. İşlenen ve rafine edilen un ve şeker gibi ürünler besleyici değerlerini kaybederek boş enerji kaynağı haline geliyor. Hâlbuki endosperm denilen dış kısmının ayrıştırılmadığı kabuklu pirinç ya da tam buğday unu bizim günlük hayatımıza damgasını vuran beyaz pirinç ve beyaz ekmeğe kıyasla çok daha fazla protein, vitamin, mineral ve en önemlisi posa yani lif içeriyor. Dolayısıyla bu tür besinlerin tercih edilmesi kan şekeri, kolesterol ve kan basıncını istenilen seviyelerde tutmaya yardımcı oluyor. Dışkılama sayısını ve miktarını artırarak kabızlığı önlüyor ve kalın bağırsak kanserinden koruyucu etkiler içeriyor. O nedenle besin seçiminde rafine edilmiş ürünlerden olabildiğince kaçınmakta yarar vardır. Hazır şekerler vücutta hemen kana karıştığı için insülin hormonun salgısında bozukluklara neden olarak yanında birçok hastalığı da beraber getiriyor. Eğer ki sofra şekerinin eksikliği durumunda metabolizmamız sıkıntı oluştursaydı, diyabeti olan her kişiye tatlı önermemiz gerekirdi.
Her zaman için besinlerin doğalını tercih etmekte yarar vardır. Ama bu demek değildir ki hiç tatlı yenilmemeli. Elbette tatlı yenilmemesini gerektiren şeker hastalığı gibi bir durum söz konusu değilse bazen tatlı yenilebilir. Ancak tatlıların tüketim sıklığına ve miktarına dikkat etmek, ayrıca baklava, lokma, tulumba gibi ağır tatlılar yerine; sütlaç, muhallebi, puding, komposto, hoşaf, kabak tatlısı gibi hafif tatlıları tercih etmek gerekir. İşte bu tatlıların yapımında enerji alımını azaltmak adına toz tatlandırıcılardan yararlanılabilir. Diyabetliler başta olmak üzere, şeker tadından vazgeçemeyen, iştahını baskılayamayan, formuna önem veren kişiler için çok iyi bir alternatif olan yapay tatlandırıcıların şeker yerine kullanılması sofra şekerine göre daha uygundur. Ancak tatlandırıcıları kullanırken de dikkat etmek lazım. Gereğinden fazla tatlandırıcı tüketildiğinde metabolizma yavaşlıyor. Siz kaloriden kıstığınızı sanırken bazal metabolizmanız yavaşladığı için hem kilo alıyor hem sağlığınızla oynuyorsunuz.
Yaşınız ve cinsiyetiniz ne olursa olsun ideal kilonuza ve sağlığınıza ulaşmak için hormonlarınızı tanımanız ve onların doğal yollarla çalışmasını sağlamanız gerekir. Erkek olun kadın olun, genç olun menopozda veya andropozda olan yetişkin olun, hormonlarımız kilomuzu ve sağlığımızı etkiliyor. Hatta hangi bölgede yağların biriktiğini bile hormonlarımız tayin ediyor. Siz hiç bacakları zayıf olduğu halde göbeği çok fazla olan insanlar ya da bel bölgesi ince olup da basen bölgesi çok geniş olan insanlar görmediniz mi?
Sağlıksız beslenme, hareket azlığı ve stres yüklü yaşamımızda bozulan hormon fonksiyonları ve dengeleri hem obeziteye hem başka hastalıklara neden oluyor. Ama iyi haber şu: Hormonlarımızı yönetmeyi öğrendiğimizde doğal yollarla hem sağlığımıza kavuşuyor hem de ideal kilomuzda kalabiliyoruz. Yaşımız kaç olursa olsun. Herkese sağlıklı ve formda günler dilerim.

 

Diğer tüm yazıları için buraya tıklayın!
Adınız
:
Mail
:
Mesajınız
:
Bu içeriğe ilk siz yorum yapın!
yazar'ın diğer yazıları
makale kategorileri
ramazan bayrami 
öne çıkanlar
deneme bonusu güncel giriş supertotobet