Skip Navigation Links

Yanlış karar-zor görev..

Bugün gazetecilik mesleğinin en acı günlerinden birini daha yaşadım. Mesleğe başladığım günden bu yana onlarca şehit cenazesine katı

Gazete Köşesi   A+a-

Bugün gazetecilik mesleğinin en acı günlerinden birini daha yaşadım. Mesleğe başladığım günden bu yana onlarca şehit cenazesine katıldım, haberini yaptım. Hiçbirinde bugünkü kadar zorlandığımı hatırlamıyorum. İğne atsan yere düşmez, hınca hınç her yer. Ne sağın belli ne de solun.. Nereye gittiğimiz, kimin nerde durduğu belli değil.
Güçlükle ulaştığımız Bekbele Beldesi’nde yarım saat süreyle arabamı park edecek yer aradım. Benim gibi yüzlerce araç sahibi aynı durumdaydı. Hepimizin bir ortak amacı vardı cenazeye yetişmek..
İskenderun’dan Bekbele’ye uzanan yol güzergahı üzerinde alınan güvenlik tedbirleri, trafik polislerinin yönlendirmeleri, organizasyonun eksiksiz yapıldığı izlenimini verse de, şehidimizi uğurlamak için gittiğimiz beldede birbirimizi ezmekten acımızı içimizde yaşayamadık.
Zaten törenin Bekbele’de olması tümüyle yanlıştı. Aile fertleriyle yaptığım görüşmede tören için değil, defin için Bekbele tercih edilmiş. Yani tören yeri konusunda tasarruf Hatay Valiliği’ne ait anlamı taşıyor bu durum..
Sayın Hatay Valisi Lekesiz yurtdışında olduğu için cenaze törenine katılamadı ama cenaze merasimi için de İskenderun’da değil, Bekbele’de olması kararını verdi.
Şehit ailesinin tercihi olduğu yönündeki tüm sözler artık benim için yalan!!!
İskenderun’da düzenlenecek bir cenaze törenine, Bekbele’ye giden binlerden, onbinlerden daha büyük bir ilgi olacağı biliniyordu. Bekbele’de olmasına rağmen insanlarımız duyarlıydı ve akın ettiler şehidin son yolculuğuna uğurlanması törenine..
Hani ne demiştim geçtiğimiz günkü yazımda; “Bir ölür bin oluruz!”
Ki, öyle de oldu..
Bir ölür bin oluruz!!!
Bunu kimse unutmasın..
Cenaze töreninde beni de duygulandıran, daha doğrusu ‘Sözün bittiği yer’ şeklinde yorumladığım, 39. Mekanize Piyade Tugay ve Garnizon Komutanı Tuğgeneral Gürsel Öztürk ile Deniz Üs Komutanı Tuğamiral Turgay Erdağ, şehit yakınlarını teskin etmeğe çalıştılar. Şehit Jandarma Onbaşı Fatih Yonca’nın, annesi ve teyzesinin elini öperek başsağlığı dileklerinde bulunan Öztürk ve Erdağ Paşalar, yüreklerindeki acının yüzlerine yansımaması, gözyaşlarının akmaması için ellerinden geleni yaptılar. Onlar Komutan olarak güçlü durmak zorundaydılar. Acılarını, üzüntülerini içlerine atıp, mesleğin gereğini yapmayı düşünüyorlardı. Her ne kadar acılarının yüzlerine yansımaması için ellerinden geleni yaptılarsa da, güçlü durmaya gayret ettilerse de, onlar da etten-kemikten bizler gibi birer insan.. Ve gerçekten de gözlerinin dolu dolu olduğunu gördüğüm anlarda, söyleyecek sözün kalmadığı kanaatine vardım. Şehit düşen bir evlattı. Hem de hayatının baharında bir evlat, bir Mehmetçik şehit oldu.
Nasıl ağlamasın komutanım?
Asker ağlamaz, yemez, içmez, uyumaz, yorulmaz, korkmaz gibi birçok şeyi anlattılar ya bize hep.. Kariyerinin en üst noktasına gelmiş Paşa da olsa ağlar.. Hepimiz ağladık. Yediden yetmişe; Kadını-erkeği, yaşlısı-genci herkes ağladı. Velhasılı kelam, şehidimize son görevi yaparken, elimizden geldiğince, imkanlar dahilinde, birbirimizi ezerek de olsa dualarımızla uğurladık. Yiğidim, Aslan’ım artık çok sevdiği köyü Bekbele’nin kara toprağında yatıyor. Aslında kelimeleri dizerken zorlandığım anlar, sözün bittiği yer.. Sözün bittiği yeri boş bırakmak mümkün olmadığından, naçizane duygularımı paylaşmak istedim.
Mekanın Cennet olsun Fatihim..
 

Diğer tüm yazıları için buraya tıklayın!
Adınız
:
Mail
:
Mesajınız
:
Bu içeriğe ilk siz yorum yapın!
makale kategorileri
ramazan bayrami 
öne çıkanlar
deneme bonusu güncel giriş supertotobet