Skip Navigation Links

İskenderun Körfezi'nde Neler Oluyor?

İskenderun Körfezi'nde Neler Oluyor?

Gündem   A+a-

İskenderun Körfezi’nde Neler Oluyor?
6-7 Eylül 2007 Suriye saldırısını İskenderun körfez bölgesi üzerinden giriş ve çıkış yaparak gerçekleştiren İsrail bu bölgeyi o kadar benimsemiş olmalı ki Türkiye’nin İskenderun körfezine Hava savunma Füzesi yerleştirmesine dahi tahammül edemediğini açıkça beyan edebiliyor.


6-7 Eylül Suriye’nin İsrail tarafından vurulması (Bahçe) operasyonu sırasında Türk topraklarına (kuvvetle muhtemel) giriş rotası
Hürriyet gazetesinin haberine göre adının yayınlanmasını istenmeyen bir askeri kaynak; İskenderun yakınlarındaki bir köye, Türk hava sahasını korumayı ve ABD ile İsrail’in Suriye ya da İran’a savaş açmak istediklerinde yapacakları hava ihlallerinin yanı sıra diğer ihlalleri de engellemek amaçlı füze bataryası yerleştirildiğini açıkladı.
Aynı haberde şöyle diyor:
İsrail Dışişleri Bakanlığı’ndaki üst düzey bir yetkili, Türkiye’nin uçaksavar füze bataryalarını İskenderun’a yerleştirmesinden duydukları hoşnutsuzluğu dile getirdi.
İsrail Dışişleri kaynakları, haberin doğrulanması halinde Ankara’nın İran’ın nükleer silahlanmasına engel olacağı yerde Şam ve Tahran’ın yanında yer aldığının ortaya çıkacağına işaret etti.

08 Haziran 2010
ANKA
İsrail istihbaratına yakınlığıyla bilinen DEBKAfile sitesi, İskenderun’un, “son iki ayda sessizce” İsrail karşıtı bir askeri merkez haline getirildiğini” öne sürdü. DEBKAfile ayrıca, “Türkiye’nin, Suriye ve Lübnan’daki hedefleri, potansiyel İsrail saldırılarına karşı savunmak için Mayıs ortasında limana hava savunma füzeleri naklettiği”ni de iddia etti.
DEBKAfile, askeri kaynaklara dayanarak “Gazze filosu”na yönelik baskın, denizde İsrail, Türkiye ve Hamas arasında “yarı gizli bir deniz savaşını tetiklediği”ni savundu. Türkiye’nin, yedi askerin şehit olduğu İskenderun’daki terör saldırısının arkasında İsrail’in bulunup bulunmadığını araştırdığını öne süren DEBKAfile şu iddialara da yer verdi:
” ANKARA, İLK DEFA SURİYE VE HİZBULLAH’A HAVA SAVUNMASINI SAĞLIYOR“
Askeri kaynaklarımız, İskenderun’un son iki ayda sessizce Suriye ve Hamas ile İsrail arasında potansiyel çatışmalarda, büyüyen askeri merkez rolünü açıkladı. Türkiye, Suriye ve Lübnan’daki hedefleri, Doğu Akdeniz’den potansiyel İsrail saldırılarına karşı savunmak için Mayıs ortasında limana hava savunma füzeleri nakletti. Ankara, ilk defa Suriye ve Hizbullah’ı, bir hava savunma şemsiyesi sağlıyor ve İsrail ile ihtilaftlarında onların yanında yer alıyor.”
PKK’nın yayın organlarından ANF’nin açıklamalarından ise İskenderun bölgesindeki hava savunma amaçlı faaliyetleri yakından takip ettikleri anlaşılıyor. Yine ANF bildirisinden, İsrail uçaklarının İskenderun Körfezi‘ne alçak uçuş yaptıklarını öğreniyoruz ki bu bilgi basınımıza her nedense hiç yansımadı.
2008 yılında Amanos Dağı‘nda bulunan ‘’Hava Mevzi Radar Komutanlığı‘na’’ RPG-7 roket saldırısı düzenleyen ama başarılı olamayan PKK çok ilginç bir şekilde bölgede ki hava savunması faaliyetlerinden açıkça rahatsız oluyor. Dünya basınına da yansıyan ve Türkiye İran sınırında bulunduğu söylenen keşif amaçlı kurulan ABD-İsrail üssüne bu güne kadar PKK’nın faaliyet sahasında bulunduğu halde hiç saldırı düzenlememesiyse üzerinde düşünülmesi gereken bir ayrıntıdır.
Türkiye’nin elindeki yegane orta menzilli hava savunma füze kabiliyeti sayılan ve genelde İstanbul - Ankara stratejik bölgelerin hava savunması görevlendirilen MIM-23 I-Hawk XXI sistemini çok doğal olarak haklı bir şekilde İskenderun bölgesine konuşlandırması bile İsrail tarafından füzenin menzilinin çok dışındaki alakasız Hizbullah konusu ile ilişkilendirilebiliyor. Bir benzetme yapacak olursak, evinize hırsız girmesin diye taktırdığınız bir alarmın hırsızlarla mücadele etmek amaçlı olduğunu belirttiğiniz halde, bu birileri tarafından eleştiriliyor ve hırsızlara yardım etmekle suçlanıyorsunuz. Ne güzel bir mantık değil mi? Sanırım buna olsa olsa yavuz hırsız mantığı denebilir.
08 Haziran 2010
Milliyet gazetesinde ki köşe yazısında M. Ali Birand bakın Türkiye’ye aba altından nasıl sopa gösteriyor:
‘İsrail isterse, PKK’ya önemli avantajlar sağlayabilir. Özellikle ileri teknolojiye dayalı, Türk Silahlı Kuvvetleri‘ni yanıltıcı aygıtlar verebilir. Ancak Tel Aviv’in bu noktaya kadar gidip gitmeyeceği bilinmiyor.
PKK’ya yakın çevreler, İsrail’in desteği olmasa dahi, bu ülkenin Türkiye’ye sırt dönmesinin Washington’u da mutlaka etkileyeceğine inanıyorlar. İşte örgütün en büyük ümidi de bu…
Washington’un istihbarat paylaşımını, bırakın iptal etmesini, 24 saate çıkarmasının dahi, PKK’ya büyük avantajlar getireceği üzerinde duruluyor.
Tabii bütün bunlar spekülasyondan öteye gitmiyor, ancak herkesin ortak görüşü, örgütün özellikle belirle kentlerde terörü arttıracağı şeklinde.’
Amerika Birleşik Devletleri yıllardır Adana-İncirlik ile Karataş üsleri ve İskenderun liman bölgesini kendi toprakları kadar rahat kullanırken, stratejik ortağı İsrail’in de bu rahat ortamdan yararlanması hiç de garipsenmemeli.
1996 yılında dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Org. Çevik Bir tarafından imzalanan gizli anlaşmalar sonrası Türkiye topraklarını komşu kapısı yapan İsrail Hava Kuvvetleri, Anadolu Kartalı tatbikatları çerçevesinde geniş Konya Ovası‘nda çok önemli eğitimler yapabilme fırsatı buluyordu.
Özellikle HAVELSAN tarafından geliştirilen EHTES sistemi sayesinde tümüyle enstrümante ve entegre edilmiş, gerçeğe yakın tehdit trafiği içerisinde, pilotlar için Elektronik Harp eğitimi sağlanmaktaydı.
Çeşitli ülkelerden satın alınan Rus orijinli (SA-6/7/8 ile ZSU-24/4) ve batı ülkelerince üretilmiş (Skyguard/Saparrow, Rapier, HAWK, Stinger, 35mm Oerlikon, D7 radarı ile aydınlatılan 40 mm L-70) uçaksavar sistemlerine karşı yapılan bu eğitim ortamını İsrail’in yakın çevresinde başka hiçbir ülkede bulup bu denli kaliteli yapabilmesine imkan yoktur. Bir ara Girit adasında bulunan Yunan Hava Kuvvetleri’ne ait S-300PMU1‘ler ile zaman zaman egitim maksatli tatbikat turları atsalar bile bu uçuşlar Anadolu Kartalı tatbikatlarının yerini tutamayacaklardır.

 

Son zamanlarda Rusya, Ukranya ve Belarus (Beyaz Rusya) ülkelerinden yeni sağlanan (SA-10/12/15) füze sistemleri sayesinde İsrail havacıları İran Hava savunma sistemlerine karşı çok önemli eğitimler yapabileceklerdi. Özellikle bu fırsatın kaçması İsrail açısından nedenli büyük sorun teşkil edeceği ileride daha iyi yorumlanacaktır.

İsrail’in elinde uzun yıllardır bulunan nükleer cephanelik adeta görmezlikten gelindi. İsrail şimdilerde İran’ın nükleer silaha ulaşmaması için elinden geleni yapacağını çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. İsrail’in İran Nükleer tesislerini Hava Kuvvetleri ile vurabilmek için pratikte kullanabileceği üç ayrı rota mevcuttur.


Kuzey rotası denilen ve İskenderun Körfezi’nden girilerek Hakkari’ye kadar Türkiye topraklarını kateden bu rota İsrail için çok önemlidir. Hatta İsrail uçaklarının zaman zaman bu rotayı takip ederek İran sınırında keşif yaptıkları bilgileri dahi çeşitli yabancı kaynaklarca dile getirlmektedir. İsrailliler bu hava koridorunun kendilerine açılacağından o kadar emin olmalılar ki Türkiye’nin kendi topraklarına yerleştirdirdiği bir Hava Savunma Füzesinden dahi rahatsızlıklarını:


‘’Ankara’nın İran’ın nükleer silahlanmasına engel olacağı yerde Şam ve Tahran’ın yanında yer aldığının ortaya çıkacağı’’


şeklinde yorumlamaktan çekinmemekteler. Her halde dünyada hiçbir egemen ülke bu derece saçma bir şekilde suçlanmamıştır. Kendini tarihinde hiç olamadığı kadar baskı altında hisseden İsrail korkunun verdiği ruh hali ile bakalım Türkiye’yi daha nelerle suçlayacak? Ortadoğu’daki olası bir İran-İsrail kaynaklı savaş ortamında Türkiye ne İsa’ya Ne de Musa’ya yaranamaz.
Yarın bir gün İsrail veya İran hangisi bu savaştan galip olarak çıkar ise ilk hedefe koyacakları ülke yine Türkiye olacaktır. Bu yüzden İran’ın elindeki nükleer harp başlıklı bir füze, bölge ve bizim için ne kadar tehlike oluşturuyorsa İsrail’in elindeki füze de o kadar tehlikelidir. Yıllardır Şahap serisi füzelerin menzillerini gazetelerinde yazanlara birazda Jericho-I ve II füzelerinin menzilinden de bahsetmekte yarar olduğu açıktır.

İsrail, Fransız DM-620 füze teknolojisinden faydalanarak geliştirdiği Jericho-I ve II füzeleri ile bu gün Balkanlara kadar olan bir bölgeyi vurabilme kapasitesine sahiptir. Şimdilerde geliştirip denemelerini yaptığı hakkında fazla bilgi sahibi olmadığımız Jericho III füzeleri ile bütün Ortadoğu-Avrupa ve Afrika’nın büyük bölümü maalesef İsrail nükleer menziline girmiş bulunmaktadır.

 

Bütün bu vurucu güce bir de İsrail denizaltılarından atılabilen seyir (curise) füzeleride eklenince İsrail’in bölgede her türlü hedefi vurabilecek kabiliyete eriştiği çok açıktır.

İran’ın savunma ve saldırı kapasitesini her geçen gün artırdığı bölgede zamanın aleyhine işlemesinden bunalan İsrail, Türkiye ile olan ilişkilerini, beğenmediği İran yönetimi kadar bile sağlıklı sürdüremezken mevcut krizi de iyi yönetememektedir.

Son yıllarda ki olaylar bize açıkça göstermektedir ki; Türk Silahlı Kuvvetleri, ülkemizin batı bölümünde özellikle Yunanistan’a karşı yapılan önemli yığınağın bir bölümünü Anadolu‘nun yumuşak karnı diye adlandırılan bölgeye zaman kaybetmeden kaydırmalıdır.

Uzun zamandır PKK’nın Mersin, Adana, Hatay illerinin nüfus yapısını dahi bozmaya çalıştığı bu önemli bölge, Bakü-Ceyhan ve Kerkük-Yumurtalık petrol boru hatlarının denize ulaştığı önemli bir enerji koridorudur.
Tüm bunlara Rusya ile Mersin Akkuyu’da yapılması planlanan nükleer santral de eklenince bölgenin çok daha iyi korunabilmesi için Türk devletinin etkin önlemler alması zaruridir.

Kıbrıs adası bu bölgenin korunmasında olmazsa olmaz bir öneme sahiptir. Adanın hava savunması da mutlaka güçlendirilmeli, AB fonları ile ada halkının Türkiye’ye uzaklaştırılması çalışmalarının önüne geçilmelidir.
Uluslararası sularda vatandaşları öldürülen Türkiye, Kıbrıs ile Anadolu arasında ki sularda yeni bir savunma hattı oluşturmalı ve bu bölgeyi pervasızca kullanmaya çalışanlara karşı Ege Denizi’nde verdiği mücadelenin bir benzerini açıkça vermelidir.

 

İskenderun körfez bölgesi bizim vatanımız olduğu halde Ermenistan’dan, Suriye’ye, oradan kurulmasına çalışılan sözde Kürdistan’a kadar bir çok hayali haritada yer alışını şaşkınlıkla izlerken, şimdilerde İsrail’in bölgede ne kadar etkin olduğunu yeni yeni anlayabiliyoruz.

Diğer taraftan sınırlarımız bu kadar büyük savaşlara tanıklık ederken ve yenileri her an patlak verebilecekken biz devlet olarak ilginç bir tavır sergiliyoruz. Yetkililerimiz kendilerine çok mu güveniyorlar veya bize ‘’AIDS, SRBM falan bize işlemez’’ mantığı ile mi hareket ediyorlar bazen anlamak gerçekten çok güç.

Bütün yakın çevremiz çok önemli füzelere ve yeni geliştirme programlarına sahipken biz bir türlü ‘’Uzun Menzilli Bölge Hava ve Füze Savunma Sistemi’’ konusunda somut ve kararlı ilerlemeler kaydedemiyoruz. Bu önemli eksikliğe, bir türlü hayata geçemeyen Havadan Erken İhbar ve Kontrol Projesi Barış Kartalı da eklenince bizlere bu aralar savaş çıkmasa diye dua etmekten başka çare kalmıyor.

 

Artık ‘’Bize birisi saldırır ise bizde onları pişman ederiz’’ mantığı yerine ‘’bize karşı yapılabilecek her türlü saldırıyı tümüyle boşa çıkartabilecek kabiliyete sahip olmalıyız’’ mantığını yerleştirmeliyiz. Uzun zamandır büyük paralar ve emek harcadığımız ordumuzun modernizasyon çabalarımız çok güçlü bir hava savunma sistemi ile taçlandırılamaz ise yaptığımız bütün çalışmalar ilk büyük savaşla birlikte boşa gidecektir.

 

1991 Körfez Savaşı sırasında NATO ülkelerinin gönülsüz olarak yolladıkları Patriot sistemi ile açığa çıkan acil ihtiyacımız aradan geçen senelere rağmen 2003 yılında meydan gelen Körfez harekatına kadar giderilememiş ve yine NATO dan yardım alınmak zorunda kalınmıştı.

 

NATO ülkelerine ait Patriot füzeleri İskenderun Deniz üs komutanlığı girişinde

1991 den bu yana 19 sene geçmesine rağmen 10 Ağustos 2008 yılında ihalesine çıktığımız Yüksek İrtifa Hava Savunma Sistemimiz konusunda maalesef hiç bir somut ilerleme olmamıştır. Dünya silah alımları listesinde ilk onda yer alan Türkiye’nin bu açığını yıllardır (ısrarla) neden kapatamadığı sorusunun cevabı çok ilginç olmalı. Bizden nüfus ve ekonomi olarak kat be kat küçük Yunanistan hem ABD-Patriot hem de Rus-S 300 artı TORM1 gibi gelimiş hava savunma füze sistemlerine aynı anda sahip olan ve yıllardır kullanan tek ülkeyken biz hala 60 yıl öncesinin teknolojisini yansıtan MIM-14 Nike Hercules füzeleri ile yüksek irtifa hava savunması gerçekleştirmeye çalışıyoruz.

Bu günlerde oynanan dünya futbol şampiyonası 50 yıl önce ki bir TV ile ne kadar kaliteli seyredilebilirse göze hala hoş gelse de MIM-14 Nike Hercules çakılı sistemleri ile de günümüzde o kadar etkin bir hava savunması yapılabilir.

Balkanlarda eski Yugoslavya, şimdiki Sırbistan’ın disiplinli ve kendisine yeten ordusu NATO hava operasyonları ile adeta dizleri üzerine çökertildi. Sırplar yıllar içinde kurdukları bütün önemli tesis ve fabrikalarını kısa sürede kaybettiler. Türkiye gerek coğrafya avantajı gerekse kara ordusu açısından karadan işgal edilmesi, geçilmesi en zor ülkelerin başında gelir ama büyük bir hava saldırısı ile uzun menzilli taşıyıcı füzelere karşı savunmamız ne derece karşı koyabilecek güçte olduğunun yetkililerce çok iyi hesap edilmesi şarttır.

İsrail Türkiye’nin sahip olduğu tüm askeri kapasitesini artıları ve eksileri ile çok iyi tahlil edebilme lüksüne sahip olduğu için maalesef bize karşı bu kadar pervasız olabilmektedir.

HERIKKS Projesi ile hava savunmasını güçlendirebilmek amacı ile çok önemli bir alt yapı oluşturan Türkiye zaman kaybetmeden hava savunması ile ilgili tüm projeleri bir bir hayata geçirerek ülke hava sahası üzerinde çelik bir kubbe oluşturmalıdır.

Ziya Akova

 

Adınız
:
Mail
:
Mesajınız
:
Bu içeriğe ilk siz yorum yapın!
ramazan bayrami 
son gelişmeler
öne çıkanlar
deneme bonusu güncel giriş supertotobet