Skip Navigation Links

Türkiye Ekonomisi Hızla Büyüyor

'2011'in son çeyreğine doğru ilerlerken, Avrupa ülkeleri başta olmak üzere küresel ekonomide belirsizliklerin arttığı bir ortamdayız.'

Ekonomi   A+a-


 
İTSO Ekim ayı meclis toplantısını gerçekleştirdi. İTSO Meclisinde konuşma yapan İTSO başkanı Halil Şahin konuşmasına başlamadan önce, Şehitlerimize Allahtan rahmet dileyerek, ailelerine başsağlığı diledi.Şahin “Terör saldırılarının bir an evvel bitirilmesini temenni ediyorum” dedi.
 
İTSO Başkanı Halil Şahin, Türkiye ve dünya ekonomisine değinerek şunları söyledi; “2011’in son çeyreğine doğru ilerlerken, Avrupa ülkeleri başta olmak üzere küresel ekonomide belirsizliklerin arttığı bir ortamdayız. Yunanistan’ın iflası konuşulurken, İrlanda, Portekiz, İspanya ve hatta İtalya’nın zincire eklenebileceği yönünde kaygılar gündemden düşmüyor. Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan’ın G-20 toplantıları sonrasında belirttiği gibi, “iki ay öncesine göre karşılaştırıldığında dünya ekonomisi daha negatife gitmiş görünüyor.”
Durum böyleyken Türkiye, dünyanın en hızlı büyüyen ikinci ülkesi oldu. Açıklanan son veriler de ekonomik büyümenin hızında çok büyük bir düşüş olmadığını gösteriyor.
 
Bu büyüme performansı ile Türkiye, dünyada Çin’den sonra en hızlı büyüyen ikinci ekonomi olurken, borç krizi içindeki Avrupa ülkelerinden önemli derecede ayrışan bir tabloyu da ortaya koydu.
 
Ekonomi bu yılın ikinci çeyreğinde beklentilerin üzerinde bir hızla %8,8 büyüdü.
Daha önce yüzde 11 olarak açıklanan birinci çeyrek büyümesi de yüzde 11,6’ya revize edildi.
İkinci çeyrekte Temmuz ayında yatırım malları üretimindeki artış yüzde 28’i geçerken yatırım malları ithalatının artış hızındaki yavaşlama dikkat çekmektedir. Yatırımcının TL’deki değer kaybı nedeniyle ithalattan uzaklaşıp yerli yatırım mallarına yöneldiğini söylemek için vakit henüz erken ancak, ben gelişmelerin bu yönde olduğunu ümit ediyorum.
İmalat sanayi kapasite kullanım oranındaki artış da büyümedeki yavaşlamanın çok sert olmadığını göstermektedir.
İmalat sanayinde kapasite kullanım oranı, geçen yılın aynı ayına göre %3,7 artarak %76,2 oldu.
 
Ağustos ayında biraz gerileyen reel kesim güven endeksi Eylül ayında 112,4’e yükseldi. Reel kesim, önümüzdeki üç aylık dönemde üretimin, istihdamın, ihracatın artacağını düşünüyor. Tüm bu gelişmeler bu yılı %8’in üzerinde bir büyüme ile kapatacağımızı gösteriyor. Tabii dünya ekonomisi daha da kötüye gitmezse. Çünkü küresel ekonomideki riskler devam etmektedir. AB’deki borç krizi giderek derinleşmekte, ABD ekonomisindeki yavaşlama kaygı vermektedir. Eğer AB’deki liderler borç krizi için ciddi tedbirler almazsa AB ciddi bir finansal kriz ve ekonomik durgunlukla karşı karşıya kalabilir. Böyle bir gelişme elbette bizi de olumsuz etkileyecektir.
 
Yılın ikinci yarısına gelince; Büyümenin lokomotifi olan sanayimiz Temmuz ayındaki %6,9’luk üretim artışıyla, üçüncü çeyreğe de iyi bir başlangıç yapmıştır. Temmuz ayında %75,4 olan kapasite kullanım oranı Ağustosta %76,1, Eylülde de %76,2 olarak gerçekleşmiştir.
Bir diğer olumlu gelişme, büyümenin, işsizlikte düşüşü de beraberinde getirmesidir.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), işsizlik oranının, 2011 Temmuz döneminde, geçen yılın aynı dönemine göre 1,5 puan azalarak yüzde 9,1 seviyesinde gerçekleştiğini bildirdi. Bu da, Türkiye’nin en azından, krizin getirdiği konjonktürsel işsizlikle mücadelede başarı sağladığına işaret etmesi bakımından önemlidir.
Temmuzda, Türkiye'deki işsiz sayısı 2 milyon 509 bin kişi, istihdam edilenlerin sayısı da 24 milyon 953 bin kişi oldu.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 2011 Temmuz döneminde işsizlik oranı, geçen senenin aynı dönemine göre 1,5 puan azalarak yüzde 9,1'e geriledi. Kentsel alanlarda işsizlik oranı yüzde 11,5 iken, kırsal alanlarda yüzde 4,7 oldu.
 
TÜİK Hanehalkı İşgücü Araştırması, 2011 Temmuz Dönemi (Haziran-Temmuz-Ağustos) sonuçlarına göre 2010 Temmuz döneminde 2 milyon 782 bin kişi olan işsiz sayısı, bu sene aynı dönemde 2 milyon 509 bin kişiye indi. İstihdam da 23 milyon 478 binden 24 milyon 953 bin kişiye çıktı.
İşsizliği daha da azaltmak için küresel ekonomideki gelişmelere bağlı olarak çalışma hayatına hem esneklik hem de çalışanlara güvence getiren, dengeli bir sistem oluşturmak zorundayız.
Yılın ilk yarısında Türkiye ekonomisinde en olumsuz diyebileceğimiz göstergeler, bilindiği üzere dış ticaret açığı ve cari açıktır. Ocak-Temmuz döneminde dış ticaret açığımız yaklaşık %80’lik artışla 63 milyar dolar, cari açığımız ise %113’lük artışla 50,7 milyar dolara ulaşmıştır.
Büyüme verilerinde de en olumsuz taraf yine cari açıkla ilgilidir. İlk çeyrekte, GSYİH’da %12 olan cari açık payı küçük bir miktar azalmakla birlikte ikinci çeyrekte de, %11,3 gibi yüksek bir orandadır.
 
Öte yandan, Hazirandan Temmuza cari açığın artış hızının da %30 oranında hız kesmesi dikkat çekici. Bu hız kesme eğiliminde ana etkenin kurdaki yükseliş olduğunu sanırım rahatlıkla söyleyebiliriz. Kurdaki yükseliş beklendiği üzere dış ticaret açığı ve cari açığın taşınabilir seviyelere gelmesine yardımcı olacaktır. Ancak bu olumlu etkinin yanında, kurlarda yukarı doğru aşırı bir hareket hem ekonomimizi hem de sanayimizi olumsuz etkileme potansiyeli taşımaktadır. Kurdaki yükseliş ihracatımızı olumlu etkileyecek, ithalatı pahalı hale getirmesiyle de ayakta kalma mücadelesi veren yerli girdi üreticilerimizin rekabet gücüne muhakkak olumlu katkı yapacaktır.
Ancak ilk aşamadaki bu olumlu etkinin yanında kurların yükselmesi, hammadde ve enerji başta olmak üzere girdi maliyetlerinin artmasını da beraberinde getirecektir. Girdi ithalatımızın çoğunluğunun Amerikan doları, ihracat gelirlerimizin çoğunluğunu ise euro cinsinden olduğunu düşündüğümüzde, ihracatta ilk aşamadaki bu olumlu etkinin bir süre sonra nispeten sınırlı kalacağı da ortadadır.
 
Öte yandan maliyetlerin artması enflasyon üzerinde baskıya yol açabilir ve bir süre sonra faiz tartışması gündeme gelebilir. Kurların yükselmesi, döviz cinsinden borcu olan sanayi kuruluşlarının TL olarak borç yüklerini artıracaktır. Kurdaki yukarı doğru hareketin uzun süre devam etmesi ve faizlerin artması durumunda, sanayimiz için zaten ağır olan finansman koşulları daha da ağırlaşacaktır. Üretim, yatırım ve istihdam da bu durumdan olumsuz etkilenecek demektir.
Bu arada enflasyon oranlarına da bir göz atmak gerekirse; TÜİK Eylül ayı enflasyon gerçekleşmelerini şöyle açıkladı:
Buna göre TUFE enflasyonu Eylül’de %0.75 yükselirken, piyasa beklentilerine paralel gerçekleşti. Ağustos ayındaki %6,7’den Eylül’de %6.2’ye geriledi.
Bu arada UFE enflasyonu, Ağustos ayındaki %11.0’den Eylül’de %12.1 seviyesine yükseldi.
 
İhracat 2011 yılının 4. çeyreğinde, 3. çeyreğe göre düşüş gösterme eğilimindedir. Bunun sebebi de global ekonomideki belirsizliklerin hala sürüyor olmasıdır.
2011 yılının 4. çeyreğinde, 3. çeyreğe göre ithalat beklentisi de düştü. Bu da döviz kurlarında yaşanan olumsuzluklardan kaynaklanıyor.
Değerli Meclis Üyeleri,
Geçtiğimiz günlerde Merkez Bankası bankalararası döviz piyasasına doğrudan müdahale etti. Böylece banka, 2006 Haziran'dan bu yana ilk kez döviz piyasasına doğrudan müdahale etmiş oldu. Bankanın 300-400 milyon dolar sattığı söyleniyor.
Merkez Bankası'nın döviz piyasasına yaptığı müdahale ile dolar/TL 1.87'den 1.85'e geriledi.
Küresel gelişmeler göz önüne alınarak 5 Ekim 2011 tarihinden itibaren gerekli görülen günlerde yüksek miktarlı döviz satım ihaleleri yoluyla piyasaya döviz likiditesi sağlanmaya başlanmıştır.
 
Ayrıca piyasa derinliğinin kaybolmasına bağlı olarak spekülatif davranışlar sonucunda kurlarda sağlıksız fiyat oluşumları gözlendiğinden piyasaya satım yönünde doğrudan müdahale edilmektedir.
Güçlü bir Türkiye hepimizin ortak arzusudur ve son dönemde güçlü Türkiye yolunda ekonomide, dış politikada, her alanda mesafe kaydedilmiştir, Ancak bu başarıları, bu kazanımları muhafaza edebilmek, artırabilmek kadar önemlidir. Dikkatli gidersek inanıyoruz ki, 21. yüzyıl Türklerin, Türkiye’nin yüzyılı olacaktır. Bu konuda da hepimize, herkese, her kuruma görev düşmektedir.”
 

Adınız
:
Mail
:
Mesajınız
:
Bu içeriğe ilk siz yorum yapın!
ramazan bayrami 
son gelişmeler
öne çıkanlar
deneme bonusu güncel giriş supertotobet